Ekonominin gidişatı ülkemizde yılgınlığa, umutsuzluğa, gelecekten beklentilerin kesilmesine neden oluyor…
Ekonomi büyüyormuş gibi “anlatılmasına” rağmen… Evet, sanal bir büyüme var; ekonominin reel piyasalarında bir büyüme yok; tersine kapanan işletmelerde veya konkordato ilanlarında artış varken, insanlarımızı nasıl büyüdüğümüze ikna edeceksiniz?
İşsizlik bir yandan… Gelir akımının kesilmesi bir yandan… Ödenemeyen borçlar, faturalar… Kredi kartlarının sonu gelmeyen borç tutarları ve üzerine binen faizleri…
Ama şimdi bence daha büyük bir meselemiz var. Toplumsal yozlaşma, insanlarımızın kendilerini “güvende hissetme duygularını” yitirmeleri…
Asayiş problemlerimiz günbegün artmakta. Özellikle, gündüz vakitlerinde gerçekleşen hadiseler dehşet verici noktada. Taciz vakalarının gündüz gözüyle yapılması… Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliklerinin, pamuk ipliği misali bıçak sırtında olması… Gerçekten de ekonominin insanları nefes alamayacak boyutta etkilemesi önemli bir problem ama, iç huzurumuzu ve toplumsal güvenliğimizi etkileyecek bu tip vakalar, bence, daha ciddiyetle ele alınmalıdır.
Baktığımızda…
Gördüğümüz, toplumumuzda yaşadığımız güvenlik ve cana kast odaklı vakaların önlenmesi adına bir caydırıcılığın kamu otoriteleri tarafından ivedilikle uygulamaya konamaması. Birincisi, direkt can güvenliğiyle ilgili olan, cinayet ya da örf ve âdetlerimizden ötürü kadın cinayetlerinin işlenmesi, yine tekin olmayan yerlerde vatandaşlarımızın ırz ve namus ile direkt canlarına kastedilebilecek olayların olması.
Bir diğer vaka ise… Kendilerini toplum üzeri gören “bazı şahsiyetlerin”, sahip oldukları konum veya elde tuttukları servet üzerinden muhatap oldukları insanları “aşağılaması”, “hor görmesi”, karşısındakine “ahlâkî değerlerden yoksun bir biçimde” davranması…
Bir bakıyorsunuz…
İnsanlar, sosyal medyada döndürülen videolarda çılgına dönmüş gibi yekdiğerine hakaretler etmekte, karşısındakini iteklemekte, “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” frekansından çemkirmeler…
Gerçekten de…
Kanımca…
TÜRKİYE’DE “acil çözümlenmesi” gereken husus…
Toplumsal çözülmenin birân önce durdurulmasıdır.
Sosyolojik olarak çok büyük bir irtifa kaybı yaşıyoruz; burada eğer olumlu müdahaleler yapılmazsa gidişatımız pek “güzel günler vaat eden” tipten değil.
Türkiye’mizde bizi biz yapan en önemli öge, aile yapımızın kuvvetli olması ve aile bağlarımızın bizleri “bir arada tutan” türden olması (idi).
İşte kültür emperyalizmi de böyle bir şey… Toplumların içleri bu şekilde boşaltılıyor… Değerli okuyucular, yirmi birinci yüzyılda artık konvansiyonel türden ne savaşlar ne de mücadeleler kaldı. İşte görüyorsunuz, ileri ve yüksek teknoloji ile neler yapılabiliyor! Bugün, gençlerimize bir bakalım… Bir işte çalışamayıp da kahvehane köşelerinde pinekleyen atıl işgücümüze bir bakalım…
Değerli okuyucular…
Burada sizce hep “bir şeyleri” ellerinden alınmışlar mı kabahatlidir?
Ekonominin ehil ellerde olmamasından dolayı gelir ve servetin adilânece millet fertlerine pay edilmemesi; bunun yerine adam kayırmacılığın, partizanlığın, liyakatsizliğin, ehliyetsizliğin, nepotizmin had safhada desteklenmesi, özellikle çalışma dünyasında ve patronların dünyasında işverenlerin “zengin daha zengin” olmasının önünün açılması, son tahlilde toplumdaki sosyo-ekonomik görünümü bozmakta.
İstihdamda olamayan, iş-güç sahibi olamayan bireyler, doğal olarak gelir akımından mahrum kalıyorlar. Kendilerini ifade edecek fırsat ve olanaklar da eğer direkt parayla ilintili ise bu kişilerden nasıl düzgün bir yaşam sürmelerini bekliyorsunuz? Ekonominin dibe vurması böyle bir şey… Bir kesim elinde tuttuğu büyükçe servetine güvenerek, uçakta görevliye olmayacak sözlerle, jest ve mimiklerle hoş olmayan ânların yaşanmasına neden oluyor. Büyükçe bir kitle de yarınlarından, geleceklerinden “çalındığı” için, umutlarının ve bekleyişlerinin günbegün tükenmesine şahit oldukları için, lümpenleşmeye doğru “itiliyorlar”.
Ne yapmak gerekiyor, pekâlâ ben sorun çözücü değilim. Ama yaşananların hiç hoş olmadığını, hiç iç açıcı olmadığını fark edebilecek kadar da sezgiye sahibim.